Categories

AOAV: all our reports

Türk Hükümeti ve PKK Arasında Süregelen Patlayıcı Silah Şiddetinin Çocuklar Üzerindeki Etkisi

Türkiye, 35 yıldan fazla bir süredir Kürdistan İşçi Partisi (PKK) ile Türk Silahlı Kuvvetleri arasında silahlı bir çatışmanın içinde bulunmaktadır. PKK, 2000’li yılların başından beri Türkiye, AB ve ABD tarafından terör örgütü olarak sınıflandırılmaktadır.

Türkiye’nin Doğusundaki Kırk Yıllık Çatışma

Azınlık Hakları STK’sına göre, Kürtler Türkiye nüfusunun yaklaşık %18’ini oluşturmaktadır ve bu da onları Türkiye’deki en büyük etnik ve dilsel azınlık grubu yapmaktadır.

Kürt aktivist Abdullah Öcalan, 1984 yılında PKK’yı bağımsız bir Kürt devleti kurmak amacıyla kurmuş ve silahlı mücadeleye başlamıştır. Ağırlıklı olarak Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde yaşayan Kürt nüfusu ve özellikle kırsal bölge de ikamet edenler uzun zaman süren düşük yoğunluklu silahlı çatışmaların yanı sıra siyasi gerginlikler ve sosyo-ekonomik güçlüklerle boğuşmuştur. Çatışmaların yeniden başlamasıyla ortaya çıkan, değişen veya iptal edilen ateşkesler Kürt nüfusunun 40 yıldır günlük hayatını işgal eder hale gelmiştir. Bu çatışmaların başlangıcından beri devam eden zaman diliminde 1 milyondan fazla Kürdün zorla tahliye edilmesine yol açmış ve 1984 ile 2012 yılları arasında Türkiye’nin doğusunda 14 farklı şehirde 35.000  sivil kayıp yaşanmasına neden olmuştur.

2015 yılında Gaziantep’te Suriye sınırına yakın bir Kürt kasabasında gerçekleşen bombalı intihar saldırısı çatışmayı yeniden başlatmıştır. BBC’ye göre, terör eyleminin suçlusu olarak ilk IŞİD (Irak ve Şam İslam Devleti) görülse de daha sonra Kürtler Türk hükümetini saldırıyı düzenlemekle suçlamıştır. PKK buna karşılık olarak iki Türk polisini vurarak cevap vermeyi tercih etmiştir. Bunun üzerine Ankara hem Türkiye hem de Irak topraklarında ki PKK mevzilerine yönelik hava saldırılarını yeniden başlatarak, karşılık olarak şiddet dalgasını tetiklemiştir. 2014 ve 2015 yılları arasında Türkiye’de patlayıcı silah şiddetinin neden olduğu sivil kayıplarda %7,682 artış görülmüştür.

Ülke de 2011 ve 2018 yılları arasında patlayıcı silah şiddeti sonucunda 5.031 ölüm ve yaralanma görülmüştür ve 3.345’ü sivillerden oluşmaktadır. AOAV’in ( Action on Armed Violence) patlayıcı silah şiddeti raporlarına göre bu ölümlerin %92’si geliştirilmiş infilak aygıtlarından kaynaklanmıştır. AOAV 2018 ve 2019 yıllarında Türkiye’de 132’si sivil olmak üzere 209 ölüm ve yaralanma kaydetmiştir. Bu ölüm ve yaralanmaların çoğu Suriye sınırındaki kasaba ve bölgelerde meydana gelmiştir. Ülke İçinde Yerinden Edilme Merkezi (IDMC),  Aralık 2014 itibariyle Türkiye’de ülke içinde 953. 700 Kürdün yerinden edildiğini tespit etmiştir. Bir çok Sivil Toplum Örgütü’ de faili meçhul cinayetler, adam kaçırmalar, göz altında kaybolmalar, işkence, hakaret, zorla köy koruyuculuğu, zorla kaybetmeler gibi önemli insan hakları ihlallerini rapor etmişlerdir.

Son yıllarda PKK ve Ankara arasındaki çatışmalar Türkiye sınırını aşmıştır. Türk kuvvetlerinin  hava saldırıları, Kuzeydoğu Suriye’de 70. 000’i çocuk olmak üzere tahmini 180.00 kişinin yerlerinden edilmesine yol açmıştır. BM tarafından hazırlanan bir rapora göre, %75’ini  yaklaşık olarak kadın ve çocuklar tarafından oluşan bu mültecilerin  bir çoğunun patlamalara ve bombardımana maruz ve tanık kaldıktan sonra  çatışmaların ortasında korku içinde yaşamaya devam ettiklerini ve psiko-sosyal ilk yardım ve desteğe ihtiyaç duymaya başladığı tespit edilmiştir.

Patlayıcı Silahlar Yüzünden Çocukların Maruz Kaldığı Fiziksel ve Psiko-sosyal Şiddet

Çocuklara yönelik fiziksel şiddet

Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) tarafından yayınlanan raporlara göre 7 Ağustos 2015 ile 16 Ağustos 2016 tarihleri arasında çatışmalarda çocukların yaşam hakkı ihlalleri( İnsan Hakları Bildirgesi’nin 3. Maddesi) üst seviyeye ulaşmıştır (hedefe yönelik ateş etme, yaralı çocukların bakıma erişilmesinin yasaklanması ve temel tıbbi bakım yetersizliği). 77 çocuk çatışmalar sırasında hayatını kaybetmiştir. Bunlardan 11’i Diyarbakır’da, 1’i Hakkari’de, 63’ü Şırnak’ta ve 2’si Mardin’de olmak üzere kaydedilmiştir. Çatışmalar sırasında hayatını kaybeden çocukların yaş ortalaması O ay ile 18 yaş arasında değişmektedir.

Çocuklarda yaralanma ve ölümlerin bir diğer önemli sebebi ise patlamamış mühimmat ya da ‘çatışma atıkları’ olarak bildirilmiştir. Diyarbakır’ın Çınar İlçesi Emniyet Müdürlüğü binasına 14 Ocak 2016’da düzenlenen bombalı saldırıda 2 polis ve Mevlüde İrem Çiftçi isimli 4 yaşındaki bir kız çocuğu hayatını kaybetmiştir. TİHV tarafından bildirilen bilgiye göre 30 Ağustos 2015 tarihinde Diyarbakır’ın Silvan İlçesi’nde 13 yaşındaki Fırat Simpil, polis ekiplerinin geçişi sırasında yola atılan bir bombanın patlaması sonucu hayatını kaybetmiştir. TİHV bu olayların ardından yüz binlerce gencin doğrudan ve dolaylı olarak gerçekleşen çatışmalar sonucunda şiddete maruz kalmış olabileceğini; fiziksel yaralanmalar; aile üyelerinin, akrabaların veya diğer önem arz eden kişilerin ölümü ve yaralanması; aile üyeleri, akrabalar veya arkadaşlardan ayrılma; veya ikamet, okul değişiklikleri  gibi olayların yaşandığını belirlemiş ve raporlarında yer vermişlerdir. Aynı zamanda bir çok önem arz eden Sivil Toplum Kuruluşları’ da Türk hükümeti tarafından adil olmayan kovuşturma veya Kürt çocuklarının tutuklanması gibi olaylara da raporlarında bildirmişlerdir.

Çocukların maruz kaldığı psiko-sosyal şiddet

Bu olayların ardından, bazı çalışmalar çatışmaların çocuklar üzerindeki psikolojik etkisine odaklanmaya başlamıştır. 2015 yılında Barış İçin Eğitimciler Girişimi, çatışma ve altyapının tahrip olması nedeniyle o yıl içerisinde 325.000 çocuğun eğitime erişemediğini bildirmiştir.

2019’da Koç Üniversite’sinden Türkiye’nin doğusunda yaşayan çocukların refahları üzerine yapılan bir araştırmada, düşük yoğunluklu silahlı çatışma bölgesinde yaşayan çocuklar için temel psikolojik risk faktörleri belirlenmiştir. Endişe verici rakamlara bakıldığında, çocukların %85’inin çatışmanın şiddetine tanık olduğuna ulaşılmış, %64.9’unun evlerinin hedef alındığını gördüğünü, %48.%’inin ise okullarının hedef alındığını gördüğü bildirilmiştir. %55’inin malzeme kıtlığı yaşadığı ve %58’inin ise aile içi şiddete maruz kalmaya başladığı belirlenmiştir.

Başak Kültür ve Sanat Vakfı’nın 2004 yılında yayınladığı rapora göre, Kürt çocuklarının yaşadığı zorunlu göçün uyum, dil ve iletişim, psikolojik sağlık sorunlarını beraberinde getirdiğini ve 1986 ile 2015 yılları arasında  Kürt çocuklarının okuldan ayrılma oranlarındaki artışın sebebinin bu olduğunun altını çizmişlerdir.

Türkiye’de ki Suriyeli mülteci çocukların durumu

Bazı uzmanlar Türkiye’deki yetersiz olan birinci basamak sağlık hizmetlerine ilişkin olan uzun vadeli araştırma eksikliğine dikkat çekerek bu durumun özellikle mülteci çocuklarının önemli gelişimsel gecikmelerine neden olduğunu rapor etmişlerdir. 2018 yılında Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü’nün  Suriyeli mültecilerle gerçekleştirdiği bir araştırmaya göre,  5 yaşın altındaki Suriyeli mülteci çocukların, Türk çocuklarının %6’sına kıyasla kronik yetersiz beslenmeye bağlı olarak %17’sinin bodur olduğunu veya yaşlarına göre çok kısa olduğunu ortaya koymuştur. Ne yazık ki Suriye’nin Türkiye sınırındaki Kürt bölgelerinde yaşayan çocukların zihinsel ve fiziksel durumlarını detaylandıran çok az sayıda araştırma bulunmaktadır.

Ankara’nın Çatışmaya Sansürü: Kürtlerin İfadesinin Bastırılması

Türk Hükümeti rejiminin sansürü ile karşı karşıya kalan uluslararası ve yerel gözlemciler çatışmaların yaşandığı sahada gerçekleri aktarmak için büyük bir mücadeleye girişmişlerdir. 2016 yılının sonunda Ankara’nın yönettiği internet sansür politikası ‘orta’ dan ‘şiddetli’ ye değişerek çatışmanın izlenmesini zorlaştırmıştır. Devletin tekelinde olan medya sektörü ve internet kesintileri, 7 Ağustos 2015 ile 16 Ağustos 2016 arasında yaşanan olayların haber olarak yayınlanmamasına neden olarak Kürtlere karşı olan anlatıların susturulmasına yol açmıştır. Son zamanlarda, Türkiye’de basına yapılan baskılar ve ifade özgürlüğü engellenmeleri gittikçe artmaya ve geniş çapta yankı uyandırmaya başlamıştır. Şubat 2017’de BM İnsan Hakları Yüksek Komisyonu, Türk yetkililerinin sivil ölümlerini soruşturmayı reddettiğini iddia eden, bölge sakinlerini terörizmi desteklemekle suçlayan ve müfettişlerin bu alanlara erişiminin engellendiğini iddia eden bir rapor yayınlamıştır.

Sonuç

Patlayıcı silahların Türkiye’deki çocuklar üzerindeki etkisi üzerinde dikkat çekici bir şekilde az araştırma yer almakta ve aynı zamanda medya aygıtlarında da yeterli seviyede bu konuya değinilmemektedir. Ve bu da çatışmalar sırasında özellikle çocukların patlayıcı silah ve madde şiddetinden etkilendikleri bölgelerdeki durumunun anlaşılmasını net bir şekilde anlaşılmasını engellemektedir. İnsan hakları örgütleri bazı alanlarda çabaları görünür olsa da, çatışmanın bölgedeki çocuklar üzerindeki fiziksel ve psikolojik sağlığına ilişkin daha fazla araştırma yapılması gerekmektedir. Son olarak, zorunlu göçün çocuk sağlığı ve gelişimi üzerindeki etkilerine de öncelik veren daha fazla akademik araştırma gerçekleştirilmelidir.